The New Korea : An Inside Look at South Korea’s Economic Rise
Myung Oak Kim
Sam Jaffe
YENİ KORE
GÜNEY KORE’NİN EKONOMİK
YÜKSELİŞİNE İÇERİDEN BİR BAKIŞ
2
Kore’nin çalışma etiği ve
beraberlik ruhu 1960’dan beri ülkenin ekonomik gelişiminin omurgasını oluşturuyor.
Kırk yıllık başdöndürücü gelişim ve dönüşüm küçük yüzölçümüne rağmen Kore’yi
endüstriyel bir güç, World Bank 2008 verilerine göre dünyanın en büyük 15.
ekonomisi haline getirdi.
3
Gelişme, merkezi planlama, ihracata
odaklanma, yüksek endüstriyel hedefler ve adanmış eğitimli işgücünden
kaynaklanıyor.
Gelişimin başlangıç evresi, Kore
1.0, ülkenin düşük işçilik maliyetlerine ve iş disiplinine dayanan otomotiv ve
gemi gibi büyük endüstrilerle başladı.
İş etiği hala geçerli fakat
düşük ücretler değil. Güney Kore kişi başı 20.000 $ dan fazla gelire sahip. Bu
rakam Kore’yi kişi başı 38.000 $ gelirlik Japonya ve Avrupa ülkeleri seviyesine
getiriyor, kişi başı 47.000 $’lık ABD’ye yaklaşma kapılarını açıyor.
Kore’nin şu an ki temel
sorunu Hindistan ve Çin gibi düşük işçilik ücretli ülkelerle rekabet halindeyken,
gelişimi devam ettirmek ve ücretleri 20.000 $ dan 40.000 $ seviyelerine nasıl
yükselteceğidir. Kore 1.0, ülkenin ekonomik gelişimin bir sonraki
aşaması için yeterli değil.
Çoğu insan Kore’yi düşünürken Kore 1.0’ı düşünüyor ama Kore 2.0 başladı bile.
Ekonomi eğlence, yazılım,iletişim araçları üretimi gibi sektörler tarafından
domine ediliyor. Bu tür işler yüksek ücretleri vaat ediyor fakat çelik ve
otomotivden oluşan Kore 1.0’daki gibi hızlı bir ilerleme ile değil yavaş ve
dikkatlice oluşturulur.
Son on yılda Kore’nin
kültürü ve toplumu da önemli ölçüde değişti. Yurtdışından gelen yöneticiler ve
aileleri, yabancı işçiler tarafından ülkenin homojen etnik yapısı da değiştirildi. Kadınların iş
hayatına katılımı arttı bu da geleneksel sosyal yapıların değişmesine yol
açıyor.
4
Yine de Kore 2.0, Kore
1.0’dan tamamen farklı değil zira geçmişle olan bağlar hala sürüyor. Kore’de
geçmiş halin önemli bir parçasıdır. Bu yüzden de kitaba ülke tarihinin ülkeyi
geçmişte ve şu an nasıl şekillendirdiğini inceleyerek başladık. Yarımada’nın
demokratik ve komünist olarak ikiye ayrılması Güney Kore’nin geçmişindeki en
kritik yönlerden biridir ve gelecekte de böyle olacak gibi görünüyor.
Kitabın ikinci bölümü
ekonomi ve ticarete ayrıldı. 1997’deki ekonomik çöküş,Kore’nin Japonya,Çin ve
ABD ile ilişkileri incelendi. Üçüncü bölümde otomotiv gibi sektörlere, LG ve
Samsung gibi özel şirketlere eğildik. Bunlar gibi mikro örneklere Kore’yi daha
iyi anlamak adına odaklandık.
Dördüncü bölümde modern Kore toplumunu, golf
saplantısıyla, Konfüçyizm gibi ülkenin kültürüne hakim ögeleriyle keşfetmeye
çalıştık. Business moves at an incredible pace, but it requires a social
fi nesse and patience in relationship building that
Westerners may
fi nd confounding
Kitap geleceğe bakışla sonlanıyor.
Son kısmın ilk bölümü Yarımada’nın tamamı için çok önemli bir konu olan Kuzey
Kore’nin geleceğini inceliyor. Kitabın son kısmı, Koreliler’in ABD ile eşit
şartlara ulaşması olarak tanımladığımız ekonominin tamamen gelişmesi, Kore
3.0’e ulaşmak için neler yapılması gerektiğini açıklıyor.
46
CHAPTER 3:
IMF KRİZİ VE KORE’YE ETKİSİ
İnsanlar gibi ülkeler de istikrarlı
zamanlarından çok travmaları tarafından şekillendirilirler.
Modern Kore’yi anlamak
1997-98 finansal krizinin etkisini anlamakla mümkündür. Enerjik, çeşitli, güçlü
Kore finansal sistemi 1997’nin sonundaki belirsizlik, karmaşa ve terör
günlerinin ürünüdür.
Olay dünyada Asya finansal krizi olarak tanınsa da
Kore’de IMF krizi olarak adlandırılır. Many
a Western observer has commented on the use of that
name as being
part of a supposed trend of
blaming Korea’s faults on outsiders.Krizin ikinci yarısı(1998’in 2. ve 3.
çeyreği) yakından incelendiğinde Koreli teknokratlar gibi IMF’in de yanlış
ekonomi yönetimi görülür. IMF rotayı değiştirdi, ülkenin klasik düşük faiz
ilkesine izin verdi ve düzelme başladı.2000 yılına kadar krizin bütün
işaretleri yok oldu ve Kore, 2008 küresel durgunluğa kadar sürecek yeni bir
refah çağına girdi.
47
Hayatta kalan her şirket
kendini yenileyerek ve iş yapma şeklinin değiştirerek bunu başardı.
Ekonominin tamamı krizden
sonra bir kültür ve yapısal değişim yaşadı. Mesela krizden önce Kore’de hiç
bilinmeyen bir kavram olan işsizlik. Ülkenin sürekli yükselen gelişimi iş
isteyen herkesin bir iş bulmasına imkan veriyordu hem de ömür boyu garantili bir
biçimde. İşsizlik bugün Kore’de,2008 küresel durgunlukta bile, hala az, %5’in
üzerine çıkmadı. Fakat bu bile ülkenin son on yılda ne kadar değiştiğinin
ispatıdır.
Sy 79:
CHAPTER 5:
KORE-ABD İLİŞKİLERİ
…. Kore’de konuşlu ABD
askerlerinin sayısı azalıyor.90’ların başında zirve yapan Amerikan yatırımları azalıyor. Kore-ABD
ticareti her yönüyle azalma sürecinden geçiyor. İki ülke de yeni ticari ortak
olarak Çin’e odaklanıyor.
Bu durum belki de melankoli
için bir sebep gibi görülebilir. Veya iki ülke arasındaki ittifakın zirve
noktası. On yıllarca Kore ABD’ye savunma ve ekonomik stabilite hatta psikolojik
açıdan bağlıydı. ABD’nin bugün daha önemsiz görünmesinin sebebi Kore olgunluğa
erişti. İki ülke de bugün tuhaf bir durum yaşıyorlar tıpkı çocuğunu
üniversiteye gönderen ebeveynler gibi.
Sy 80: Fakat bitmeyecek bir
şey varsa o da Koreliler’in kalplerindeki özel ABD sevgisidir. Park sun
won(sabık ulusal güvenlikçisi ve Washington’daki Brookings Enstitütüsü’nün
misafir üyesi) “ülkemize silahlarla gelen ve toprak çalmaya çalışmayan tek
yabancı kuvvet” olarak nitelendiriyor ABD’yi. Anti-Amerikanizm ateşli ve gerçek
olduğunu fakat bunun yüzeysel olduğunu belirtiyor. “ABD ‘den şikayet eden herhangi
bir Koreliye sor çocuğunu nerede büyütmek istersin alacağın cevap ABD olacaktır”.
Sevimsiz bir amca gibi Korelilerin ABD ‘ye söyleyecek kötü sözleri vardır ama
kalpten severler.
Aslında Koreliler’in bu
kadar karışık ve çelişik olmalarının sebebi iki ülke ilişkisinin böyle
olmasından. Bu ilişki savunma ve ticarete dayanıyor. Güney Kore artık Kuzey Kore
tehdidiyle başa çıkabilecek güçte. Ticaret kısmı eş zamanlı olarak serbest
ticaret anlaşmasıyla artıyor, iki ülkenin başka yerlere odaklanmasıyla azalıyor.
82:
Birkaç yıl öncesine kadar
ABD Kore’nin en büyük ihracat pazarıydı. Trilyon dolarlık Kore ekonomisi de
ABD’nin 7. ihracat müşterisi. On yıllardır bu böyle ve değişecek gibi
görünmüyor.
83
İki ülke 2007’de ticaret
anlaşmasıyla yiyecek otomobil ve elektronikte gümrük tarifelerini indirdi.
Pasifik’teki serbest ticarette yeni bir dönem olması amaçlanıyor. Kore Meksika’dan
sonra bu kadar geniş çaplı bir anlaşmayı imzalayan ikinci ülke oldu.
CHAPTER 6
100:Kore arabasının kısa
tarihi
2009 yılında Kore arabası
yeni bir dönüm noktasına ulaştı. Araba üretmeye başladıklarından beri ilk defa
40.000 $lık Hyundai Genesis ile North American
Car of the Year Award
ödülünü aldılar. Rakipleri Lexus, Mercedes ve BMW.Genesis 6 silindirli, 60 mile 5.7 sn.'de
çıkıyor,navigasyon sistemi film oynatıyor, her bir araba deri koltuklu.
1994'te satışa çıktığından
beri hiç bir Kore arabası Kuzey Amerika'da büyük bir ödül kazanamamıştı.
Herhangi bir ödülü kazanması da başarı olarak addedilirdi fakat North American
Car of the Year Award tam bir zaferdi.
101:
Genesis, Ford, VW, Audi,Toyota'yı
geçti,aslında incelemeler mükemmel değil fakat genel kalite yönüyle iyi,
muadili Lexus'tan da 20.000$ daha ucuz. Bir websitesi şöyle diyor:"Eğer
kendini en çok geliştiren otomotiv markası ödülü olsaydı bu Hyundai olurdu. On
yıl içinde şaka gibi arabalardan Honda ve Toyota’nın uykusunu kaçıracak
modelleri çıkardılar.
Hyundai Japonların
"küçük ekonomik modellerle başla, orta sınıfa geç, sonra da lüks segmente
gir" modeli ile küresel pazar payı arıyor.
Hyundai ayrıca alternatif
yakıtlı araçlar da geliştiriyor.
Kore arabasının hikayesi
ülkenin ekonomik gelişiminin bir yansıması.
General Park Chung- hee
1963'te başkan seçildiğinde, ülkesinin araba üretmesine ve dünya lideri
olmasına karar verdi. Seul’deki Amerikan diplomatlarına ve ekonomik
danışmanlarına göre tarım ülkesinin yeni başkanının rüyası fanteziden başka birşey
değildi.
102:
1961 darbesinden sonra ABD
diplomatı ülkesine mesajını geçti:"halkını komünizmden korunmak için
sürekli ABD yardımına muhtaç bir ekonomisi olan ülke." Park sebat etti. On
yıllardır yönetimler değişse de Seul araba hayalinin peşini bırakmadı ve
hedefine ulaştı.
Yolculuk, General’in
hayalinden daha sarsıntılıydı. Aslında durum ona göre basitti: Çelik sanayisini
kur, yolları yap, arabaları üret. Kore’li firmalar bunu başardıktan sonra bile
yaşayamadılar çünkü dünya marka yönetimi ve müşterilerin dünyasıydı. bir tanesi
hayatta kaldı, kültürünü ve kurallarını değiştirerek. Bu yüzden 1953'teki durumundan,
Hyundai ile başarılı bir otomotiv üretim endüstrisi haline gelmesi Kore
ekonomisinin geçmişini ve bugünkü halini gösteriyor.
ÇELİK
1969’da bir grup Batı’lı şirket çelik fabrikaları
için verdikleri sözlerden caydılar. IMF gibi uluslar arası kurumlar da
desteklerini çektiler. Park Tae- joon Japonya’da diplomat olarak çalıştığı
günleri hatırlayarak Japonya’ya gitti. Birkaç gün süren görüşmelerden sonra
Başkan Park’ın yanına çıktı. Başkan’ın desteğiyle geçen dört yıldan sonra Park Tae- joon ve işçi ordusu Kore’nin doğu
kıyısındaki balık ve pirinç şehri olan Pohang’ı 2 mil uzunluğunda ışıltılı
bir çelik gücüne dönüştürdü. O yıl ilk çelik levhalar POSCO(Pohang Iron and
Steel Company) bantlarından
çıktı. O andan itibaren de ne ülke ne de şirket geriye bakmadı.
POSCO ve diğer çelik şirketlerinin
başarısı Kore’nin diğer bir sanayi kolundaki başarısı için kritikti: Otomotiv.
Başkan Park 16 yıllık yönetiminin ilk yıllarında entegre bir çelik sanayi
kurulmasına karar vermişti. Ekonomik planının merkezi bu fabrikalardı. Busan-
Seoul Otoyolundan daha zor olan bu plana da Başkan büyük bir inatla sahip
çıktı.
POSCO ile ilgili en
şaşırtıcı gerçeklerden biri de kurucu ve ilk işçilerin bu konuda hiç
deneyimlerinin olmamasıydı. Devrinin en iyilerinden sayılan Japon şirketlerine
sayısız ziyaretlerde bulundular.
Altı çocuklu bir çiftçi
ailenin en küçüğü olan Park Tae- joon, bir Japon üniversitesinde mühendislik
okudu ve orduya katıldı. Başkan Park’ın yolları da orduda kesişti. İkisi de
hızla yükselerek general oldular, Başkan iş arkadaşının yönetim mühendislik ve
politik yeteneklerinden etkilendi, ve 1967’de çelik işini O’na teslim etti.
Verimlilik ve maliyet
düşürme hastası Park Tae- joon, bürokrasiden, politik baskılardan azade olmak
için Başkan’dan destek istedi.
1973’te bir milyon ton ham
çelik üretildi. On yıl sonra POSCO fabrikaları 9.1 milyon ton ham çelik üretti,
1992’de kapasite 21 milyon tona çıktı. İki yıl sonra şirket New York
Borsası’nda işlem görmeye başladı.
POSCO şu anda farklı
türlerde çelik üretiyor, üretiminin %25’ini ihraç ediyor, Kore ihtiyacının %60’ını
karşılıyor.
Şirketin fabrikaları
dünyanın en verimlileri arasında ve ABD şirketlerine göre ton başına 100$ daha
ucuza mal ediyor.
20.000’e yakın çalışanı,Çin
Japonya Hindistan’daki fabrikaları,2007 de 3 milyar dolar net karı ile dünyanın
en büyük 5 çelik üreticisinden biri.
YOL
Kore’nin yollarının anlamak
için çiftçi Chung Juyung’un hikayesini bilmekte fayda var.
Aslında Chung’dan beklenen
en büyük çocuk olarak Asan’ın küçük köyünde kalarak çiftliğe bakmak buradan da
aileyi geçindirmekti. Fakat O,hasattan gelecek parayla bütün bir yılı geçirme
riskini almaktansa yakın şehirlere amele
olarak giderek nakit para kazanmayı daha mantıklı görür. Babası her seferinde
tutup kulağından geri getirir, en sonunda Chung Seul’de bir pirinç dükkanından
iş bulur ve özgürlüğüne kavuşur. Patronunun gözüne girer ve patron dükkanı genç
adama emanet eder. Bu arada sömürgeci Japon idaresi pirinç dağıtımı gibi kritik
bir işin Kore’liler tarafından
yapılmasını istemez ve el koyarlar.
Chung bir kez daha başlar, bu sefer borçla bir tamirci dükkanı açar.
Arabalardan anlamamaktadır ama öğrenebileceğini düşünür. Az bir zaman sonra
Japon idareciler Japonya’da üretilmiş arabalarını tamir ettirebilecekleri tek
yer olarak O’nun dükkanını seçerler. Chung iyi para kazanır işleri büyütür,
birkaç yıl içinde 50 tane işçisi olur. İkinci dünya Savaşının patlak vermesiyle
Japon otoriteler tamir/servis işlerinin de kritik olduğunu ve kontrolün
kendilerinde olmasına karar verirler. Chung gene meteliksiz kalmıştır.
Savaş sonrası yeni bir iş kurar: İnşaat.
Sıfırdan bir firma kurar ve adına “modern” anlamına gelen “Hyundai” der. 25 Haziran 1950’de Kuzey Kore Güney’i
işgal eder. Herkes gibi Chung da işini kapatır,güneye kaçar. Güçlü Kuzey
tankları on günde Kore’nin en güneyine Busan’a varır. O sırada da Amerikan
Deniz Kuvvetleri şehrin çevresinde Kuzeylilere direnişe başlar. Aslında
Amerikan askerlerinin ABD’den Busan’a gemilerle kuzeylilerden önce gelmesi bile
1950’lerde yolların durumunu açıklar: karayolu yoktur.
107:development
ekonomistlere göre Kırsal toplumu yoksulluktan kurtarmanın en hızlı yolu karayolları
inşa etmektir.70'lerin başında generalin en büyük amacı buydu. yol istiyordu ve
bunun hızlı bi şekilde gerçekleşmesini istiyordu. Planını Batı Almanya
ziyaretindeki otoban gezisinde gördü : Busan-Seul arasında 266 millik 8 şeritli
otoban.Yarımadayı çapraz kesen bu yol(Kyungbu Expressway) diğer inşa edilecek
yolların omurgası olacaktı.
108:problem şuydu ki
güzergahta sıradağlar uzanıyordu. Park'ın ilk tasarısı mühendislik açısından
çok zordu. Dağların içinden uzun tüneller istedi, diğer yerlerde dinamitler
kullanılsın istiyordu.Koreli ve Japon firmalar ihaleye girdiklerinde bugunkü rayiçle
1.4 milyar $ fiyat biçtiler.
Chung Ju- yung, alternatif
rota ile 649 milyon $ ile ihaleyi aldı. Savaştan sonra Chung'ın işleri iyiydi, Amerikan
ordusuna üs kuran bir inşaat firması vardı. Şirketini bütün dünyada yollar, fabrikalar,
hastahaneler kuran uluslararası mühendislik firması haline getirdi. Chung
rotanın önemini bildiğinden haftalarca etütler sürdü. sonra Hyundai anlaşmayı
kazandı ve 1968 şubatında ilk kazmayı vurdu.(ne kazma mı?)diğer ülkelerde bu
ölçekte bir proje 5 yıl sürerdi, hadi 3 diyelim. Hyundai 2 yıl 2 ayda
tamamladı.
109:
Açılışta Chung Ju- yung Başkan Park ve karısının
yanında kurdaleyi kesti. Park ufku dolduran geniş ve bomboş otoyola baktı, Kore'deki
bütün arabalar ancak burayı doldurabilirdi. Chunga'a döndü ve muhtemelen dedi
ki:"Araba üretmekten anlar mısın?"
Gençlik yıllarını
tamirhanede geçiren Chung "hallederiz" diye cevap verdi.
PONY
Aslında Chung 2 yıldır araç
üretiyordu ama otomotiv endüstrisinde üretmek görece bir kavramdır. Hyundai’nin
gerçekte yaptığı Ford’un ABD’de ürettiği parçaları monte etmekti. Koreli
işçiler Kore’de satılan Ford Cortina'nın parçalarını montajlıyorlardı.
110:
Park ve Chung daha fazlasını
arzuluyordu, Ford'un fasoncusu değil rakibi olmak istiyorlardı. Cortina montaj
fabrikası gerçek bir araba fabrikasının çekirdeğini oluşturdu Hyundai Ford’la
ortaklığını bitirdi ve yeni bir ortak aramaya başladı.
Toyota, GM,VW ile görüşmeler
olumsuz neticelendi,kimse lisans hakkını vermek istemiyordu.
Chung Mitsubishi ile daha
başarılı oldu. Japonya’nın endüstriyel devi Toyata ve Nissan’ın gölgesi altında
emekleyen bir otomotivciydi. Mitsubishi teknoloji desteği ve lisansını sundu
fakat komple Kore otomobili tasarımı için finansal gücü yoktu.
Görüşmeler burada bitmiş
olmalıydı. Fakat Hyundai şirketine benzer bir tarihe sahip diğer Kore’li firma
için yaptılar, “büyük evren” anlamına gelen “Daewoo” için.
70’lerin başlarında Daewoo
GM otomobil parçaları üretiyordu.
Chung zor yolu seçti.
Mitsubishi’nin teknik yardımıyla sıfırdan bir otomotiv fabrikası kurdu.
İtalya’dan tasarımcılar ayarladı, İngiliz otomotiv yöneticisi George Turnbull’u
da Ulsan’da yeni bir fabrika kurması için getirdi.
Chung hükümet teminatlı
borçlandı,ilk kez yabancı bir konsorsiyum büyük bir Kore endüstriyel projesini
finanse ediyordu.
111: 1976'da ilk Hyundai
arabası Ulsan'da banttan indi. Pony'nin eksikleri vardı ama tümüyle Koreliydi
ve yakın zamanda yeni otobanda en çok görülen araba olacaktı.
İhracat stratejisi tuttu,
1985'e kadar Hyundai Kore’deki satış adedi kadar ihracat yaptı.şu an birçok iyi
satan modeli var.
Daewoo da bu arada GM
arabalarının satışında başarı gösteriyordu. GM Kore’de satılacak yeni Daewoo
markalı arabaları onayladı.
İki şirkette şimdi en büyük
ihracat pazarına gözünü dikti: Kuzey Amerika.
1986’da Hyundai “Mantıklı
Otomobiller” pazarlama kampanyasını başlattı. Birkaç yıl önce böylesine bir
plana gülünürdü. Fakat Yugoslavya’nın komünist rejimi ABD’de Yugo ile ucuz
araba satılabileceğini kanıtlamıştı.
Hyundai’nin stratejisi
basitti: Herkesten ucuza sat. Hyundai Excel hatcback modeli rakiplerinden 6000
dolar ucuzdu. Ve işe yaradı. Şirketin ABD’deki ilk yılında 75 şirketlik araba
satıcıları 100.000’den fazla araç sattı.1987’de Hyundai ABD, Kanada ve
Meksika’da 300.000’e yakın araç satışına ulaştı.
Chung Ju-yung başardı.
Fakirlik ve bir dizi iflastan sonra başarılı bir inşaat ve mühendislik devi
yarattı. Şirketini inşaattan başarılı bir otomotiv devine dönüştürdü.
Daewoo da ondan sonra
uluslar arası pazarda satan ikinci marka oldu.
Daha önemlisi Kore artık
olmak istediği endüstriyel dev olarak tanınıyor.
Hikaye dünya çapında
başarıya ulaşan Kore kararlılığı ve zekası ile burada bitirilebilirdi. Fakat iş
hayatında hikayeler genelde bitmez, farklı bir aşamaya geçer.
Pazara girişten sonra ikinci
safha marka sadakatini sağlamaktı. Bu gelişen ekonomilerde kolaydı. Nüfusun
belli kesimleri için ucuz araba satış işinde, bu gruptaki alıcılar genelde
sadıktı.
114:
Fakat Kuzey Amerika’da durum
farklıdır, Amerikalı ve Kanadalılar ucuz araba almaktan mutluydu tek şartla
ürün verilen paraya değer olmalıydı. Kimse yağ kaçıran ya da kredi ödemelerini
şişiren tamir masrafları istemiyordu.
Ulsan’daki fabrikada kök
problem görülebilir.1989’da yayınlanan Asia's Next Giant kitabında ekonomist
Alice Amsden gördüklerini yazdı. O zaman Hyundai Ulsan ve Japonya’da iki
fabrikaya sahipti. Japonya’da da aynı araç Mitsubishi tarafından eğitilen Japon
işçiler tarafından üretiliyordu.Japonya’daki aynı sürede 4 araç üretirken
Kore’deki 1 araç üretebiliyordu.bunun ırkla mırkla ilgisi yoktu yazar problemin
kullanılan parçalar olduğunu farketti.
Hyundai’nin kalite
problemleri 1960’larda Kore’li ekonomik planlayıcılara otomotiv üretiminin
cazip gelmesiyle aynı sebeptendi. O zamanlar taşeronlar araba parçalarının
%40’ını üretiyordu. Bu taşeronlar da Hyundai ile birlikte sıfırdan kurulan
şirketlerdi. Garantili anlaşmalar imzalanmıştı. Kalitesiz mallar ürettiler
çünkü her halükarda Hyundai ile garantili sözleşmeleri vardı veya kaliteli
üretme kapasitesine sahip değildiler.
Ve Kuzey Amerika’lı tüketiciler
uyandı. Hyundai Excel’in tamir bakımda kötü bir şöhreti oluştu. Excel’e sahip
olmak araba alamadığı için Excel almış olmanın işareti değildi artık, utanç
kaynağıydı. Koreliler belki vatanseverlik duyguları ile Hyundai’ye biniyordu
ama Amerikalıların böyle bir kriteri yoktu.
Şirketin Amerika’daki
yöneticileri durumu Seul’e bildirdi ama bu mesaj üst yönetime ulaşmadı. Sonuç
olarak 1990’ların ikinci yarısında satışlar düştü. 1999’a kadar Amerikalı
yöneticiler işten ayrıldı.
İşler Daewoo için daha da
kötü gitti. Amerika’da istediği satışlara ulaşamadı,1997 krizi geldi. Daewoo
CEO’su risk aldı ama başaramadı 1999’da iflas etti. CEO Fransa’ya kaçtı.
117:
Hyundai kalite problemlerini
aştığının altını kalın kalın çizmekle kalmadı birkaç adım daha
İleri gitti. İnsanlar
merakla araba galerilerine koştu. Bir çok modelle karşılandılar,
O’Neill’in planı satışları üçe
katladı. Hyundai markasını Amerika’da kurtardı.
Hyundai bugün dünyanın
4.büyük otomotiv markası ve sadece ABD'de 500.000'den fazla araç satıyor. Başkan
Park ve Chung Ju- yung'un 30 yıl önce boş otobana bakarkenki hayali gibi; Hyundai
küresel ölçekte rekabet edebilen bir oyuncu.
chpt 11:iş kültürü
176: sung-hee ve arkadaşları için iş aslında 9 olmasına
rağmen 8.40'ta başlar. Eğer 5 dakika geç kalırsa patronları 5000 won kesecek. If
she comes in even fi ve minutes late,two of her bosses lose 5,000 won from
their monthly paycheck.Ofis ortamı katı, muhafazakar etekler bluzlar ve
çoraplar giymek zorunda.
177: Patronun sözü kanundur,
sung hee'nin günü akşam 6.30dan önce bitmez. Anlaşmasına göre, haftalık 40
saatine en az 35 saat daha eklemek zorunda.
Ayrıca aşırı alkol alan
patronları ve iş arkadaşları ile kareoke barlarda zorunlu sosyalleşme
etkinlikleri de var. Bekar olan sung hee için bazı akşamlar rahatsız
olabiliyor, bir keresinde patronu sarhoş olup herkesin önünde ahlaka mugayir
şekilde dans etmek istedi. Sung hee kibarca reddetti.
Sung-hee'nin ve Kore'nin iş
ortamı antik toplumun genel kültürünü yansıtıyor.
Gelişen ekonomi sayısız
fırsatlar sunarken işçiler uzun bir beklentiler ve kurallar
listesine uymak zorunda. Avrupa
ABD ile karşılaştırılınca Kore'deki işlerin bir çok
kuyruğu var.
İşyerinde evdeki gibi, vurgu
grubun selameti üzerine. İş ve özel yaşam arasında genelde sınır yok. Bireysellik
hoş karşılanmıyor. Çalışanlar genelde birbirinin aynısı. Ofisleri dolduran
erkekler ve kadınlar parlak ayakkabılar, siyah ve gri takım elbiseler
giyiyorlar.Fabrikadaki işçiler uniforma giyiyorlar.Herkes işe aynı saatte
gelir,aynı saatte yemeğe çıkar aynı anda dişlerini fırçalar.Kimse akşam ilk
çıkan olmak istemez, özellikle de patron çıkmamışsa.astlar amirlerine kafasıyla
selam verir.herkes ilk adından ziyade ünvan kullanır, iletişim genelde
sözlerden ziyade vücut diliyle yapılır.
İş kuralları ve beklentiler
uzun ve karmaşık. Kore iş kültürünün Koreli firmaların ulaştığı büyük
başarılardaki katkısı yadsınamaz. Takım ruhundaki aşırı vurgu ve işçi sadakati
bir ekonomiye uzun yol aldırır.
178:
Eddie Hollon üç yıl önce Las
Vegas’ta düzenlenen bir konferansta Koreli firma ile görüştü. İyi bir anlaşma
yaptı, kirayı şirket ödeyecekti, araba tahsis edilecekti, dolgun bir maaşı ve 8
saat mesaisi olacaktı. 36 yaşındaki Hollon 8 saatlik mesainin anlaşmada
yazılmasından memnundu. Eşiyle birlikte Seul’un güneyindeki Suwon şehrine
taşındığında Güney Kore ve ABD iş kültürleri arasındaki farkı net olarak gördü.
" Ne yaptığınla ilgili
değil, Batı ile karşılaştırıldığında burada işyerinde zaman geçirmekle ilgili
daha fazla vurgu var.15 saat geçirmeni bekliyorlar. Ne kadar çok kalırsan o
kadar iyi"
"Felsefedeki temel fark
insanlar burada bütün hayatlarını ofiste geçiriyorlar. Orada uyuyorlar. Her şey
işleriyle ilgili.Batı'da da bu bir noktaya kadar olur, fakat iş ve özel hayat
arasında bir ayrım vardır.Burada yok."
Koreliler diğer gelişmiş
ülkelerle kıyaslandığında son yıllardaki azalmalara rağmen çok uzun saatler
çalışıyorlar.
179: Koreliler 2007'de yılda
ortalama 2261 saat çalıştılar. OECD 2008 raporuna göre gelişmiş 22 ülkenin
çoğundan uzak ara önde.
Koreliler OECD'de yılda 2000
saatten fazla çalışan tek ülke vatandaşları. Polonyalılar 1900 saat ile ikinci.
Japonlar 1900 saat, ABD'dekiler bundan da aşağı.
Adanmış işçiler olarak
tanınan Korelilerin bu özelliği tesadüf değil:Konfüçyizm.
Konfüçyizm, insanların
grubun ve ulusun iyiliği için çalışmaları gerektiği üzerine kurulu. Kişisel
ihtiyaçlar,arzular ve concerns daha az önemli.Kore’de iş hayatında işe yarar
bir felsefe.60 ve 70'lerde Başkan Park Chung-hee agresif endüstriyel reformunu
kurumsallaştırdığında tekstil ve çelik endüstrisinde uzun çalışma saatlerini
teşvik ettiler.Hükümet ülkenin selameti için fedakarlık ve sıkı çalışmayı
teşvik için sloganlar kullandı.En kötü çalışma koşullarında bile Koreliler bu çağrıyı yanıtsız bırakmadı.
Konfüçyizm ayrıca sadakati
ve yaşlılara saygıyı dikte eder. Bu da patronların tarafına yazıldı. İşçiler
işyerlerine ve patronlarına bağlılıklarını çok çalışarak gösterdiler. Patronlar
genelde yaşlıydı, işçiler de sorgusuzca itaat ettiler. Kültür işçilere
kurallara uymanın dışında pek az hareket olanağı tanıyordu.
CHAPTER 16
KORE 3.0’A DOĞRU
GELECEK 40 YIL İÇİN
FIRSATLAR VE ZORLUKLAR
257
Eğer biz Kore’nin Asya
Kaplanı olduğu 1960’lardan 1990’lara gelirken ekonomisinin ciddi anlamda
değiştiği hipotezimizde haklıysak, soru şu olacaktır: Sırada ne var? Kore
gelecekte iki farklı yol izleyebilir. İlki Japon’ya gibi olmak. Gelişmişliğe
ulaştıktan sonra herkes geri çekilir ve “ne olursa olsun yaptıklarımızı
kaybetmeyelim” pozisyonunu alır. Sonuçta Japonya ekonomisi 90’larda net
ekonomik gelişim yaşamadı.Aslında o yılları kayıp olarak değerlendirmek gerekir
çünkü ülke sıfır gelişim durumundaki haline devam ediyor.
The other path that Korea can take is the one
overgrown with
brambles because it is
rarely followed. Büyük riskleri almaya devam etmeyi gerektiriyor.
Yalın ve aç olmayı gerektiriyor. It involves staying
true to the essentials of Korean nature and demonstrating extreme mental
discipline,
collective sacrifi ce, and hard work. At the same
time, it is
clear that Korea needs to change the way some things
have been
done in the country. It is our opinion that Korea’s
future progress
is hampered by its dependence on fossil fuels,
inadequate progress
on environmental issues, too much centralized
planning, closed
social networking systems, and social and political
unrest. The
real test for Korea’s future success is whether the
country can adjust
to the changing times and shed the last vestiges of
the Hermit
Kingdom mind- set.
258
1.25 trilyon dolarlık gayrisafi
yurtiçi hasılası, düşük faiz oranları, düşük enflasyonu ile Kore ekonomisi ucuz
fosil yakıtlar olmadan gerçekleştirilemezdi. Kore LNG’yi Katar’dan, petrolü
Suudi Arabistan’dan, kömürü ve petrolü Avustralya ve İran’dan ithal ediyor.
Kitabın yazıldığı 2009’da
durum 1960-70’lerden farklı. Petrol varil fiyatları 2008’de 140 dolara çıktı ki
1970’lerden 50 dolar daha pahalı. Aynı şekilde doğal gaz ve kömür de Kore’nin
gelişme gösterdiği yıllardakine göre daha pahalı. Artan tüketimle de fiyatların
düşmesini beklemek abes olacaktır, ucuz fosil yakıtlar artık geçmişte kaldı.
Fosil yakıtlarının %97’sini
ithal eden Kore için kötü haber. Bu yakıtlara bağımlılık ülkeyi fiyat
dalgalanmalarının riskine maruz bırakıyor. Buna karşın Kore’nin çözümü nükleer
enerji oldu. 2009 itibariyle ülke elektriğinin %20’si nükleerden üretiliyor.
Hükümet 2020’ye kadar bu oranı %40’lara çıkarmayı planlıyor yani on yıl içinde
11 büyük reaktör kurmak. Mantıklı görünse de yerel yönetimler buna itiraz
edebilir. Şu ana kadar böyle bir politik muhalefet yok ama son zamanlarda da
böyle tesisler kurulmadı.
Eğer Kore bu tesisleri
kurarsa bu ülke için hiç şüphesiz iyi olur. Yine de elektrik ihtiyacının
%60’ı,taşıma için benzin fosil yakıtlara bağlı. Şu an için bu durum için kayda değer
plan yok. Ve bize kalırsa bu çok büyük bir hata.
Diğer ülkeler ABD ve AB
ülkeleri gelecek kırk yılda karbon bazlı yakıtları %80 oranında düşürme
planlarını açıkladılar. Kore’nin büyük amacı: 2030’a kadar toplam elektrik
üretiminin %11’ini yenilenebilir enerji ile sağlamak.
rüzgar,güneş ve elektrikli
araçları kapsayan Üç ayaklı yenilenebilir enerji politikası bir çok yönden
ülkeye fayda sağlayacak. İran, Suudi Arabistan ve Venezuella’ya bağımlılığını
azaltacak. Fosil yakıtlara harcanan para ülke içinde kalacak. Kore ithalatının
neredeyse %15’i fosil yakıt şeklinde. Kore’de üretilen her bir kilowatt
elektrik ithalatın bu kısmını azaltacak, dış ticaret açığını azaltacak.
Kore hükümetinin ve
şirketlerin rüzgâr enerjisine karşı yavaştan almasının sebeplerinden biri
teknoloji şu an ABD ve Avrupa’nın elinde. Sistemin ana parçalarının
yabancıların elinde olduğu bir olaya girmek Kare’lilere ters geliyor. Bu
anlaşılabilir. Ancak rüzgar, Kore için ihracat imkanı da doğurabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder