11 Kasım 2011

The New Korea : An Inside Look at South Korea’s Economic Rise


The New Korea : An Inside Look at South Korea’s Economic Rise

Myung Oak Kim
Sam Jaffe
YENİ KORE
GÜNEY KORE’NİN EKONOMİK YÜKSELİŞİNE İÇERİDEN BİR BAKIŞ
2
Kore’nin çalışma etiği ve beraberlik ruhu 1960’dan beri ülkenin ekonomik gelişiminin omurgasını oluşturuyor. Kırk yıllık başdöndürücü gelişim ve dönüşüm küçük yüzölçümüne rağmen Kore’yi endüstriyel bir güç, World Bank 2008 verilerine göre dünyanın en büyük 15. ekonomisi haline getirdi.
3
Gelişme, merkezi planlama, ihracata odaklanma, yüksek endüstriyel hedefler ve adanmış eğitimli işgücünden kaynaklanıyor.
Gelişimin başlangıç evresi, Kore 1.0, ülkenin düşük işçilik maliyetlerine ve iş disiplinine dayanan otomotiv ve gemi gibi büyük endüstrilerle başladı.
İş etiği hala geçerli fakat düşük ücretler değil. Güney Kore kişi başı 20.000 $ dan fazla gelire sahip. Bu rakam Kore’yi kişi başı 38.000 $ gelirlik Japonya ve Avrupa ülkeleri seviyesine getiriyor, kişi başı 47.000 $’lık ABD’ye yaklaşma kapılarını açıyor.
Kore’nin şu an ki temel sorunu Hindistan ve Çin gibi düşük işçilik ücretli ülkelerle rekabet halindeyken, gelişimi devam ettirmek ve ücretleri 20.000 $ dan 40.000 $ seviyelerine nasıl yükselteceğidir. Kore 1.0, ülkenin ekonomik gelişimin bir sonraki
aşaması için yeterli değil. Çoğu insan Kore’yi düşünürken Kore 1.0’ı düşünüyor ama Kore 2.0 başladı bile. Ekonomi eğlence, yazılım,iletişim araçları üretimi gibi sektörler tarafından domine ediliyor. Bu tür işler yüksek ücretleri vaat ediyor fakat çelik ve otomotivden oluşan Kore 1.0’daki gibi hızlı bir ilerleme ile değil yavaş ve dikkatlice oluşturulur.
Son on yılda Kore’nin kültürü ve toplumu da önemli ölçüde değişti. Yurtdışından gelen yöneticiler ve aileleri, yabancı işçiler tarafından ülkenin homojen etnik  yapısı da değiştirildi. Kadınların iş hayatına katılımı arttı bu da geleneksel sosyal yapıların değişmesine yol açıyor.
4
Yine de Kore 2.0, Kore 1.0’dan tamamen farklı değil zira geçmişle olan bağlar hala sürüyor. Kore’de geçmiş halin önemli bir parçasıdır. Bu yüzden de kitaba ülke tarihinin ülkeyi geçmişte ve şu an nasıl şekillendirdiğini inceleyerek başladık. Yarımada’nın demokratik ve komünist olarak ikiye ayrılması Güney Kore’nin geçmişindeki en kritik yönlerden biridir ve gelecekte de böyle olacak gibi görünüyor.

Kitabın ikinci bölümü ekonomi ve ticarete ayrıldı. 1997’deki ekonomik çöküş,Kore’nin Japonya,Çin ve ABD ile ilişkileri incelendi. Üçüncü bölümde otomotiv gibi sektörlere, LG ve Samsung gibi özel şirketlere eğildik. Bunlar gibi mikro örneklere Kore’yi daha iyi anlamak adına  odaklandık.
Dördüncü bölümde modern Kore toplumunu, golf saplantısıyla, Konfüçyizm gibi ülkenin kültürüne hakim ögeleriyle keşfetmeye çalıştık. Business moves at an incredible pace, but it requires a social
fi nesse and patience in relationship building that Westerners may
fi nd confounding
Kitap geleceğe bakışla sonlanıyor. Son kısmın ilk bölümü Yarımada’nın tamamı için çok önemli bir konu olan Kuzey Kore’nin geleceğini inceliyor. Kitabın son kısmı, Koreliler’in ABD ile eşit şartlara ulaşması olarak tanımladığımız ekonominin tamamen gelişmesi, Kore 3.0’e ulaşmak için neler yapılması gerektiğini açıklıyor.
46
CHAPTER 3:
IMF KRİZİ VE KORE’YE ETKİSİ
İnsanlar gibi ülkeler de istikrarlı zamanlarından çok travmaları tarafından şekillendirilirler.
Modern Kore’yi anlamak 1997-98 finansal krizinin etkisini anlamakla mümkündür. Enerjik, çeşitli, güçlü Kore finansal sistemi 1997’nin sonundaki belirsizlik, karmaşa ve terör günlerinin ürünüdür.
Olay dünyada Asya finansal krizi olarak tanınsa da Kore’de IMF krizi olarak adlandırılır. Many
a Western observer has commented on the use of that name as being
part of a supposed trend of blaming Korea’s faults on outsiders.Krizin ikinci yarısı(1998’in 2. ve 3. çeyreği) yakından incelendiğinde Koreli teknokratlar gibi IMF’in de yanlış ekonomi yönetimi görülür. IMF rotayı değiştirdi, ülkenin klasik düşük faiz ilkesine izin verdi ve düzelme başladı.2000 yılına kadar krizin bütün işaretleri yok oldu ve Kore, 2008 küresel durgunluğa kadar sürecek yeni bir refah çağına girdi.

47
Hayatta kalan her şirket kendini yenileyerek ve iş yapma şeklinin değiştirerek bunu başardı. 
Ekonominin tamamı krizden sonra bir kültür ve yapısal değişim yaşadı. Mesela krizden önce Kore’de hiç bilinmeyen bir kavram olan işsizlik. Ülkenin sürekli yükselen gelişimi iş isteyen herkesin bir iş bulmasına imkan veriyordu hem de ömür boyu garantili bir biçimde. İşsizlik bugün Kore’de,2008 küresel durgunlukta bile, hala az, %5’in üzerine çıkmadı. Fakat bu bile ülkenin son on yılda ne kadar değiştiğinin ispatıdır.

Sy 79:

CHAPTER 5:
KORE-ABD İLİŞKİLERİ
…. Kore’de konuşlu ABD askerlerinin sayısı azalıyor.90’ların başında zirve yapan  Amerikan yatırımları azalıyor. Kore-ABD ticareti her yönüyle azalma sürecinden geçiyor. İki ülke de yeni ticari ortak olarak Çin’e odaklanıyor.

Bu durum belki de melankoli için bir sebep gibi görülebilir. Veya iki ülke arasındaki ittifakın zirve noktası. On yıllarca Kore ABD’ye savunma ve ekonomik stabilite hatta psikolojik açıdan bağlıydı. ABD’nin bugün daha önemsiz görünmesinin sebebi Kore olgunluğa erişti. İki ülke de bugün tuhaf bir durum yaşıyorlar tıpkı çocuğunu üniversiteye gönderen ebeveynler gibi.

Sy 80: Fakat bitmeyecek bir şey varsa o da Koreliler’in kalplerindeki özel ABD sevgisidir. Park sun won(sabık ulusal güvenlikçisi ve Washington’daki Brookings Enstitütüsü’nün misafir üyesi) “ülkemize silahlarla gelen ve toprak çalmaya çalışmayan tek yabancı kuvvet” olarak nitelendiriyor ABD’yi. Anti-Amerikanizm ateşli ve gerçek olduğunu fakat bunun yüzeysel olduğunu belirtiyor. “ABD ‘den şikayet eden herhangi bir Koreliye sor çocuğunu nerede büyütmek istersin alacağın cevap ABD olacaktır”. Sevimsiz bir amca gibi Korelilerin ABD ‘ye söyleyecek kötü sözleri vardır ama kalpten severler.

Aslında Koreliler’in bu kadar karışık ve çelişik olmalarının sebebi iki ülke ilişkisinin böyle olmasından. Bu ilişki savunma ve ticarete dayanıyor. Güney Kore artık Kuzey Kore tehdidiyle başa çıkabilecek güçte. Ticaret kısmı eş zamanlı olarak serbest ticaret anlaşmasıyla artıyor, iki ülkenin başka yerlere odaklanmasıyla azalıyor.

82:
Birkaç yıl öncesine kadar ABD Kore’nin en büyük ihracat pazarıydı. Trilyon dolarlık Kore ekonomisi de ABD’nin 7. ihracat müşterisi. On yıllardır bu böyle ve değişecek gibi görünmüyor.
83
İki ülke 2007’de ticaret anlaşmasıyla yiyecek otomobil ve elektronikte gümrük tarifelerini indirdi. Pasifik’teki serbest ticarette yeni bir dönem olması amaçlanıyor. Kore Meksika’dan sonra bu kadar geniş çaplı bir anlaşmayı imzalayan ikinci ülke oldu.

CHAPTER 6
100:Kore arabasının kısa tarihi

2009 yılında Kore arabası yeni bir dönüm noktasına ulaştı. Araba üretmeye başladıklarından beri ilk defa 40.000 $lık Hyundai Genesis ile North American
Car of the Year Award ödülünü aldılar. Rakipleri Lexus, Mercedes ve BMW.Genesis 6 silindirli, 60 mile 5.7 sn.'de çıkıyor,navigasyon sistemi film oynatıyor, her bir araba deri koltuklu.
1994'te satışa çıktığından beri hiç bir Kore arabası Kuzey Amerika'da büyük bir ödül kazanamamıştı. Herhangi bir ödülü kazanması da başarı olarak addedilirdi fakat North American Car of the Year Award tam bir zaferdi.
101:

Genesis, Ford, VW, Audi,Toyota'yı geçti,aslında incelemeler mükemmel değil fakat genel kalite yönüyle iyi, muadili Lexus'tan da 20.000$ daha ucuz. Bir websitesi şöyle diyor:"Eğer kendini en çok geliştiren otomotiv markası ödülü olsaydı bu Hyundai olurdu. On yıl içinde şaka gibi arabalardan Honda ve Toyota’nın uykusunu kaçıracak modelleri çıkardılar.
Hyundai Japonların "küçük ekonomik modellerle başla, orta sınıfa geç, sonra da lüks segmente gir" modeli ile küresel pazar payı arıyor.
Hyundai ayrıca alternatif yakıtlı araçlar da geliştiriyor.
Kore arabasının hikayesi ülkenin ekonomik gelişiminin bir yansıması.
General Park Chung- hee 1963'te başkan seçildiğinde, ülkesinin araba üretmesine ve dünya lideri olmasına karar verdi. Seul’deki Amerikan diplomatlarına ve ekonomik danışmanlarına göre tarım ülkesinin yeni başkanının rüyası fanteziden başka birşey değildi.

102:
1961 darbesinden sonra ABD diplomatı ülkesine mesajını geçti:"halkını komünizmden korunmak için sürekli ABD yardımına muhtaç bir ekonomisi olan ülke." Park sebat etti. On yıllardır yönetimler değişse de Seul araba hayalinin peşini bırakmadı ve hedefine ulaştı.

Yolculuk, General’in hayalinden daha sarsıntılıydı. Aslında durum ona göre basitti: Çelik sanayisini kur, yolları yap, arabaları üret. Kore’li firmalar bunu başardıktan sonra bile yaşayamadılar çünkü dünya marka yönetimi ve müşterilerin dünyasıydı. bir tanesi hayatta kaldı, kültürünü ve kurallarını değiştirerek. Bu yüzden 1953'teki durumundan, Hyundai ile başarılı bir otomotiv üretim endüstrisi haline gelmesi Kore ekonomisinin geçmişini ve bugünkü halini gösteriyor.

ÇELİK
1969’da bir grup Batı’lı şirket çelik fabrikaları için verdikleri sözlerden caydılar. IMF gibi uluslar arası kurumlar da desteklerini çektiler. Park Tae- joon Japonya’da diplomat olarak çalıştığı günleri hatırlayarak Japonya’ya gitti. Birkaç gün süren görüşmelerden sonra Başkan Park’ın yanına çıktı. Başkan’ın desteğiyle geçen dört yıldan sonra  Park Tae- joon ve işçi ordusu Kore’nin doğu kıyısındaki balık ve pirinç şehri olan Pohang’ı 2 mil uzunluğunda ışıltılı bir çelik gücüne dönüştürdü. O yıl ilk çelik levhalar POSCO(Pohang Iron and
Steel Company) bantlarından çıktı. O andan itibaren de ne ülke ne de şirket geriye bakmadı.
POSCO ve diğer çelik şirketlerinin başarısı Kore’nin diğer bir sanayi kolundaki başarısı için kritikti: Otomotiv. Başkan Park 16 yıllık yönetiminin ilk yıllarında entegre bir çelik sanayi kurulmasına karar vermişti. Ekonomik planının merkezi bu fabrikalardı. Busan- Seoul Otoyolundan daha zor olan bu plana da Başkan büyük bir inatla sahip çıktı.

POSCO ile ilgili en şaşırtıcı gerçeklerden biri de kurucu ve ilk işçilerin bu konuda hiç deneyimlerinin olmamasıydı. Devrinin en iyilerinden sayılan Japon şirketlerine sayısız ziyaretlerde bulundular.
Altı çocuklu bir çiftçi ailenin en küçüğü olan Park Tae- joon, bir Japon üniversitesinde mühendislik okudu ve orduya katıldı. Başkan Park’ın yolları da orduda kesişti. İkisi de hızla yükselerek general oldular, Başkan iş arkadaşının yönetim mühendislik ve politik yeteneklerinden etkilendi, ve 1967’de çelik işini O’na teslim etti.
Verimlilik ve maliyet düşürme hastası Park Tae- joon, bürokrasiden, politik baskılardan azade olmak için Başkan’dan destek istedi.
1973’te bir milyon ton ham çelik üretildi. On yıl sonra POSCO fabrikaları 9.1 milyon ton ham çelik üretti, 1992’de kapasite 21 milyon tona çıktı. İki yıl sonra şirket New York Borsası’nda işlem görmeye başladı.
POSCO şu anda farklı türlerde çelik üretiyor, üretiminin %25’ini ihraç ediyor, Kore ihtiyacının %60’ını karşılıyor.
Şirketin fabrikaları dünyanın en verimlileri arasında ve ABD şirketlerine göre ton başına 100$ daha ucuza mal ediyor.
20.000’e yakın çalışanı,Çin Japonya Hindistan’daki fabrikaları,2007 de 3 milyar dolar net karı ile dünyanın en büyük 5 çelik üreticisinden biri.

YOL

Kore’nin yollarının anlamak için çiftçi Chung Juyung’un hikayesini bilmekte fayda var.
Aslında Chung’dan beklenen en büyük çocuk olarak Asan’ın küçük köyünde kalarak çiftliğe bakmak buradan da aileyi geçindirmekti. Fakat O,hasattan gelecek parayla bütün bir yılı geçirme riskini almaktansa  yakın şehirlere amele olarak giderek nakit para kazanmayı daha mantıklı görür. Babası her seferinde tutup kulağından geri getirir, en sonunda Chung Seul’de bir pirinç dükkanından iş bulur ve özgürlüğüne kavuşur. Patronunun gözüne girer ve patron dükkanı genç adama emanet eder. Bu arada sömürgeci Japon idaresi pirinç dağıtımı gibi kritik bir işin Kore’liler tarafından
yapılmasını istemez ve el koyarlar.
Chung bir kez daha başlar, bu sefer borçla bir tamirci dükkanı açar. Arabalardan anlamamaktadır ama öğrenebileceğini düşünür. Az bir zaman sonra Japon idareciler Japonya’da üretilmiş arabalarını tamir ettirebilecekleri tek yer olarak O’nun dükkanını seçerler. Chung iyi para kazanır işleri büyütür, birkaç yıl içinde 50 tane işçisi olur. İkinci dünya Savaşının patlak vermesiyle Japon otoriteler tamir/servis işlerinin de kritik olduğunu ve kontrolün kendilerinde olmasına karar verirler. Chung gene meteliksiz kalmıştır.
Savaş sonrası yeni bir iş kurar: İnşaat.
Sıfırdan bir firma kurar ve adına “modern” anlamına gelen “Hyundai” der.           25 Haziran 1950’de Kuzey Kore Güney’i işgal eder. Herkes gibi Chung da işini kapatır,güneye kaçar. Güçlü Kuzey tankları on günde Kore’nin en güneyine Busan’a varır. O sırada da Amerikan Deniz Kuvvetleri şehrin çevresinde Kuzeylilere direnişe başlar. Aslında Amerikan askerlerinin ABD’den Busan’a gemilerle kuzeylilerden önce gelmesi bile 1950’lerde yolların durumunu açıklar: karayolu yoktur.

107:development ekonomistlere göre Kırsal toplumu yoksulluktan kurtarmanın en hızlı yolu karayolları inşa etmektir.70'lerin başında generalin en büyük amacı buydu. yol istiyordu ve bunun hızlı bi şekilde gerçekleşmesini istiyordu. Planını Batı Almanya ziyaretindeki otoban gezisinde gördü : Busan-Seul arasında 266 millik 8 şeritli otoban.Yarımadayı çapraz kesen bu yol(Kyungbu Expressway) diğer inşa edilecek yolların omurgası olacaktı.
108:problem şuydu ki güzergahta sıradağlar uzanıyordu. Park'ın ilk tasarısı mühendislik açısından çok zordu. Dağların içinden uzun tüneller istedi, diğer yerlerde dinamitler kullanılsın istiyordu.Koreli ve Japon firmalar ihaleye girdiklerinde bugunkü rayiçle 1.4 milyar $ fiyat biçtiler.
Chung Ju- yung, alternatif rota ile 649 milyon $ ile ihaleyi aldı. Savaştan sonra Chung'ın işleri iyiydi, Amerikan ordusuna üs kuran bir inşaat firması vardı. Şirketini bütün dünyada yollar, fabrikalar, hastahaneler kuran uluslararası mühendislik firması haline getirdi. Chung rotanın önemini bildiğinden haftalarca etütler sürdü. sonra Hyundai anlaşmayı kazandı ve 1968 şubatında ilk kazmayı vurdu.(ne kazma mı?)diğer ülkelerde bu ölçekte bir proje 5 yıl sürerdi, hadi 3 diyelim. Hyundai 2 yıl 2 ayda tamamladı.
109:
Açılışta  Chung Ju- yung Başkan Park ve karısının yanında kurdaleyi kesti. Park ufku dolduran geniş ve bomboş otoyola baktı, Kore'deki bütün arabalar ancak burayı doldurabilirdi. Chunga'a döndü ve muhtemelen dedi ki:"Araba üretmekten anlar mısın?"
Gençlik yıllarını tamirhanede geçiren Chung "hallederiz" diye cevap verdi.

PONY
Aslında Chung 2 yıldır araç üretiyordu ama otomotiv endüstrisinde üretmek görece bir kavramdır. Hyundai’nin gerçekte yaptığı Ford’un ABD’de ürettiği parçaları monte etmekti. Koreli işçiler Kore’de satılan Ford Cortina'nın parçalarını montajlıyorlardı.
110:
Park ve Chung daha fazlasını arzuluyordu, Ford'un fasoncusu değil rakibi olmak istiyorlardı. Cortina montaj fabrikası gerçek bir araba fabrikasının çekirdeğini oluşturdu Hyundai Ford’la ortaklığını bitirdi ve yeni bir ortak aramaya başladı.
Toyota, GM,VW ile görüşmeler olumsuz neticelendi,kimse lisans hakkını vermek istemiyordu.
Chung Mitsubishi ile daha başarılı oldu. Japonya’nın endüstriyel devi Toyata ve Nissan’ın gölgesi altında emekleyen bir otomotivciydi. Mitsubishi teknoloji desteği ve lisansını sundu fakat komple Kore otomobili tasarımı için finansal gücü yoktu.
Görüşmeler burada bitmiş olmalıydı. Fakat Hyundai şirketine benzer bir tarihe sahip diğer Kore’li firma için yaptılar, “büyük evren” anlamına gelen “Daewoo” için.
70’lerin başlarında Daewoo GM otomobil parçaları üretiyordu.
Chung zor yolu seçti. Mitsubishi’nin teknik yardımıyla sıfırdan bir otomotiv fabrikası kurdu. İtalya’dan tasarımcılar ayarladı, İngiliz otomotiv yöneticisi George Turnbull’u da Ulsan’da yeni bir fabrika kurması için getirdi.

Chung hükümet teminatlı borçlandı,ilk kez yabancı bir konsorsiyum büyük bir Kore endüstriyel projesini finanse ediyordu.



111: 1976'da ilk Hyundai arabası Ulsan'da banttan indi. Pony'nin eksikleri vardı ama tümüyle Koreliydi ve yakın zamanda yeni otobanda en çok görülen araba olacaktı.

İhracat stratejisi tuttu, 1985'e kadar Hyundai Kore’deki satış adedi kadar ihracat yaptı.şu an birçok iyi satan modeli var.

Daewoo da bu arada GM arabalarının satışında başarı gösteriyordu. GM Kore’de satılacak yeni Daewoo markalı arabaları onayladı.
İki şirkette şimdi en büyük ihracat pazarına gözünü dikti: Kuzey Amerika.
1986’da Hyundai “Mantıklı Otomobiller” pazarlama kampanyasını başlattı. Birkaç yıl önce böylesine bir plana gülünürdü. Fakat Yugoslavya’nın komünist rejimi ABD’de Yugo ile ucuz araba satılabileceğini kanıtlamıştı.
Hyundai’nin stratejisi basitti: Herkesten ucuza sat. Hyundai Excel hatcback modeli rakiplerinden 6000 dolar ucuzdu. Ve işe yaradı. Şirketin ABD’deki ilk yılında 75 şirketlik araba satıcıları 100.000’den fazla araç sattı.1987’de Hyundai ABD, Kanada ve Meksika’da 300.000’e yakın araç satışına ulaştı.

Chung Ju-yung başardı. Fakirlik ve bir dizi iflastan sonra başarılı bir inşaat ve mühendislik devi yarattı. Şirketini inşaattan başarılı bir otomotiv devine dönüştürdü.
Daewoo da ondan sonra uluslar arası pazarda satan ikinci marka oldu.
Daha önemlisi Kore artık olmak istediği endüstriyel dev olarak tanınıyor.

Hikaye dünya çapında başarıya ulaşan Kore kararlılığı ve zekası ile burada bitirilebilirdi. Fakat iş hayatında hikayeler genelde bitmez, farklı bir aşamaya geçer.

Pazara girişten sonra ikinci safha marka sadakatini sağlamaktı. Bu gelişen ekonomilerde kolaydı. Nüfusun belli kesimleri için ucuz araba satış işinde, bu gruptaki alıcılar genelde sadıktı.


114:
Fakat Kuzey Amerika’da durum farklıdır, Amerikalı ve Kanadalılar ucuz araba almaktan mutluydu tek şartla ürün verilen paraya değer olmalıydı. Kimse yağ kaçıran ya da kredi ödemelerini şişiren tamir masrafları istemiyordu.
Ulsan’daki fabrikada kök problem görülebilir.1989’da yayınlanan Asia's Next Giant kitabında ekonomist Alice Amsden gördüklerini yazdı. O zaman Hyundai Ulsan ve Japonya’da iki fabrikaya sahipti. Japonya’da da aynı araç Mitsubishi tarafından eğitilen Japon işçiler tarafından üretiliyordu.Japonya’daki aynı sürede 4 araç üretirken Kore’deki 1 araç üretebiliyordu.bunun ırkla mırkla ilgisi yoktu yazar problemin kullanılan parçalar olduğunu farketti.

Hyundai’nin kalite problemleri 1960’larda Kore’li ekonomik planlayıcılara otomotiv üretiminin cazip gelmesiyle aynı sebeptendi. O zamanlar taşeronlar araba parçalarının %40’ını üretiyordu. Bu taşeronlar da Hyundai ile birlikte sıfırdan kurulan şirketlerdi. Garantili anlaşmalar imzalanmıştı. Kalitesiz mallar ürettiler çünkü her halükarda Hyundai ile garantili sözleşmeleri vardı veya kaliteli üretme kapasitesine sahip değildiler.
Ve Kuzey Amerika’lı tüketiciler uyandı. Hyundai Excel’in tamir bakımda kötü bir şöhreti oluştu. Excel’e sahip olmak araba alamadığı için Excel almış olmanın işareti değildi artık, utanç kaynağıydı. Koreliler belki vatanseverlik duyguları ile Hyundai’ye biniyordu ama Amerikalıların böyle bir kriteri yoktu.
Şirketin Amerika’daki yöneticileri durumu Seul’e bildirdi ama bu mesaj üst yönetime ulaşmadı. Sonuç olarak 1990’ların ikinci yarısında satışlar düştü. 1999’a kadar Amerikalı yöneticiler işten ayrıldı.
İşler Daewoo için daha da kötü gitti. Amerika’da istediği satışlara ulaşamadı,1997 krizi geldi. Daewoo CEO’su risk aldı ama başaramadı 1999’da iflas etti. CEO Fransa’ya kaçtı.

117:
Hyundai kalite problemlerini aştığının altını kalın kalın çizmekle kalmadı birkaç adım daha
İleri gitti. İnsanlar merakla araba galerilerine koştu. Bir çok modelle karşılandılar,
O’Neill’in planı satışları üçe katladı. Hyundai markasını Amerika’da kurtardı.
Hyundai bugün dünyanın 4.büyük otomotiv markası ve sadece ABD'de 500.000'den fazla araç satıyor. Başkan Park ve Chung Ju- yung'un 30 yıl önce boş otobana bakarkenki hayali gibi; Hyundai küresel ölçekte rekabet edebilen bir oyuncu.


chpt 11:iş kültürü
176: sung-hee ve arkadaşları için iş aslında 9 olmasına rağmen 8.40'ta başlar. Eğer 5 dakika geç kalırsa patronları 5000 won kesecek. If she comes in even fi ve minutes late,two of her bosses lose 5,000 won from their monthly paycheck.Ofis ortamı katı, muhafazakar etekler bluzlar ve çoraplar giymek zorunda.

177: Patronun sözü kanundur, sung hee'nin günü akşam 6.30dan önce bitmez. Anlaşmasına göre, haftalık 40 saatine en az 35 saat daha eklemek zorunda.
Ayrıca aşırı alkol alan patronları ve iş arkadaşları ile kareoke barlarda zorunlu sosyalleşme etkinlikleri de var. Bekar olan sung hee için bazı akşamlar rahatsız olabiliyor, bir keresinde patronu sarhoş olup herkesin önünde ahlaka mugayir şekilde dans etmek istedi. Sung hee kibarca reddetti.

Sung-hee'nin ve Kore'nin iş ortamı antik toplumun genel kültürünü yansıtıyor.
Gelişen ekonomi sayısız fırsatlar sunarken işçiler uzun bir beklentiler ve kurallar
listesine uymak zorunda. Avrupa ABD ile karşılaştırılınca Kore'deki işlerin bir çok
kuyruğu var.
İşyerinde evdeki gibi, vurgu grubun selameti üzerine. İş ve özel yaşam arasında genelde sınır yok. Bireysellik hoş karşılanmıyor. Çalışanlar genelde birbirinin aynısı. Ofisleri dolduran erkekler ve kadınlar parlak ayakkabılar, siyah ve gri takım elbiseler giyiyorlar.Fabrikadaki işçiler uniforma giyiyorlar.Herkes işe aynı saatte gelir,aynı saatte yemeğe çıkar aynı anda dişlerini fırçalar.Kimse akşam ilk çıkan olmak istemez, özellikle de patron çıkmamışsa.astlar amirlerine kafasıyla selam verir.herkes ilk adından ziyade ünvan kullanır, iletişim genelde sözlerden ziyade vücut diliyle yapılır.
İş kuralları ve beklentiler uzun ve karmaşık. Kore iş kültürünün Koreli firmaların ulaştığı büyük başarılardaki katkısı yadsınamaz. Takım ruhundaki aşırı vurgu ve işçi sadakati bir ekonomiye uzun yol aldırır.

178:
Eddie Hollon üç yıl önce Las Vegas’ta düzenlenen bir konferansta Koreli firma ile görüştü. İyi bir anlaşma yaptı, kirayı şirket ödeyecekti, araba tahsis edilecekti, dolgun bir maaşı ve 8 saat mesaisi olacaktı. 36 yaşındaki Hollon 8 saatlik mesainin anlaşmada yazılmasından memnundu. Eşiyle birlikte Seul’un güneyindeki Suwon şehrine taşındığında Güney Kore ve ABD iş kültürleri arasındaki farkı net olarak gördü.

" Ne yaptığınla ilgili değil, Batı ile karşılaştırıldığında burada işyerinde zaman geçirmekle ilgili daha fazla vurgu var.15 saat geçirmeni bekliyorlar. Ne kadar çok kalırsan o kadar iyi"

"Felsefedeki temel fark insanlar burada bütün hayatlarını ofiste geçiriyorlar. Orada uyuyorlar. Her şey işleriyle ilgili.Batı'da da bu bir noktaya kadar olur, fakat iş ve özel hayat arasında bir ayrım vardır.Burada yok."
Koreliler diğer gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında son yıllardaki azalmalara rağmen çok uzun saatler çalışıyorlar.

179: Koreliler 2007'de yılda ortalama 2261 saat çalıştılar. OECD 2008 raporuna göre gelişmiş 22 ülkenin çoğundan uzak ara önde.

Koreliler OECD'de yılda 2000 saatten fazla çalışan tek ülke vatandaşları. Polonyalılar 1900 saat ile ikinci. Japonlar 1900 saat, ABD'dekiler bundan da aşağı.
Adanmış işçiler olarak tanınan Korelilerin bu özelliği tesadüf değil:Konfüçyizm.

Konfüçyizm, insanların grubun ve ulusun iyiliği için çalışmaları gerektiği üzerine kurulu. Kişisel ihtiyaçlar,arzular ve concerns daha az önemli.Kore’de iş hayatında işe yarar bir felsefe.60 ve 70'lerde Başkan Park Chung-hee agresif endüstriyel reformunu kurumsallaştırdığında tekstil ve çelik endüstrisinde uzun çalışma saatlerini teşvik ettiler.Hükümet ülkenin selameti için fedakarlık ve sıkı çalışmayı teşvik için sloganlar kullandı.En kötü çalışma koşullarında  bile Koreliler bu çağrıyı yanıtsız bırakmadı.


Konfüçyizm ayrıca sadakati ve yaşlılara saygıyı dikte eder. Bu da patronların tarafına yazıldı. İşçiler işyerlerine ve patronlarına bağlılıklarını çok çalışarak gösterdiler. Patronlar genelde yaşlıydı, işçiler de sorgusuzca itaat ettiler. Kültür işçilere kurallara uymanın dışında pek az hareket olanağı tanıyordu.

CHAPTER 16

KORE 3.0’A DOĞRU
GELECEK 40 YIL İÇİN FIRSATLAR VE ZORLUKLAR

257
Eğer biz Kore’nin Asya Kaplanı olduğu 1960’lardan 1990’lara gelirken ekonomisinin ciddi anlamda değiştiği hipotezimizde haklıysak, soru şu olacaktır: Sırada ne var? Kore gelecekte iki farklı yol izleyebilir. İlki Japon’ya gibi olmak. Gelişmişliğe ulaştıktan sonra herkes geri çekilir ve “ne olursa olsun yaptıklarımızı kaybetmeyelim” pozisyonunu alır. Sonuçta Japonya ekonomisi 90’larda net ekonomik gelişim yaşamadı.Aslında o yılları kayıp olarak değerlendirmek gerekir çünkü ülke sıfır gelişim durumundaki haline devam ediyor.

The other path that Korea can take is the one overgrown with
brambles because it is rarely followed. Büyük riskleri almaya devam etmeyi gerektiriyor.
Yalın ve aç olmayı gerektiriyor. It involves staying true to the essentials of Korean nature and demonstrating extreme mental discipline,
collective sacrifi ce, and hard work. At the same time, it is
clear that Korea needs to change the way some things have been
done in the country. It is our opinion that Korea’s future progress
is hampered by its dependence on fossil fuels, inadequate progress
on environmental issues, too much centralized planning, closed
social networking systems, and social and political unrest. The
real test for Korea’s future success is whether the country can adjust
to the changing times and shed the last vestiges of the Hermit
Kingdom mind- set.

258
1.25 trilyon dolarlık gayrisafi yurtiçi hasılası, düşük faiz oranları, düşük enflasyonu ile Kore ekonomisi ucuz fosil yakıtlar olmadan gerçekleştirilemezdi. Kore LNG’yi Katar’dan, petrolü Suudi Arabistan’dan, kömürü ve petrolü Avustralya ve İran’dan ithal ediyor.
Kitabın yazıldığı 2009’da durum 1960-70’lerden farklı. Petrol varil fiyatları 2008’de 140 dolara çıktı ki 1970’lerden 50 dolar daha pahalı. Aynı şekilde doğal gaz ve kömür de Kore’nin gelişme gösterdiği yıllardakine göre daha pahalı. Artan tüketimle de fiyatların düşmesini beklemek abes olacaktır, ucuz fosil yakıtlar artık geçmişte kaldı.

Fosil yakıtlarının %97’sini ithal eden Kore için kötü haber. Bu yakıtlara bağımlılık ülkeyi fiyat dalgalanmalarının riskine maruz bırakıyor. Buna karşın Kore’nin çözümü nükleer enerji oldu. 2009 itibariyle ülke elektriğinin %20’si nükleerden üretiliyor. Hükümet 2020’ye kadar bu oranı %40’lara çıkarmayı planlıyor yani on yıl içinde 11 büyük reaktör kurmak. Mantıklı görünse de yerel yönetimler buna itiraz edebilir. Şu ana kadar böyle bir politik muhalefet yok ama son zamanlarda da böyle tesisler kurulmadı.
Eğer Kore bu tesisleri kurarsa bu ülke için hiç şüphesiz iyi olur. Yine de elektrik ihtiyacının %60’ı,taşıma için benzin fosil yakıtlara bağlı. Şu an için bu durum için kayda değer plan yok. Ve bize kalırsa bu çok büyük bir hata.

Diğer ülkeler ABD ve AB ülkeleri gelecek kırk yılda karbon bazlı yakıtları %80 oranında düşürme planlarını açıkladılar. Kore’nin büyük amacı: 2030’a kadar toplam elektrik üretiminin %11’ini yenilenebilir enerji ile sağlamak.
rüzgar,güneş ve elektrikli araçları kapsayan Üç ayaklı yenilenebilir enerji politikası bir çok yönden ülkeye fayda sağlayacak. İran, Suudi Arabistan ve Venezuella’ya bağımlılığını azaltacak. Fosil yakıtlara harcanan para ülke içinde kalacak. Kore ithalatının neredeyse %15’i fosil yakıt şeklinde. Kore’de üretilen her bir kilowatt elektrik ithalatın bu kısmını azaltacak, dış ticaret açığını azaltacak.

Kore hükümetinin ve şirketlerin rüzgâr enerjisine karşı yavaştan almasının sebeplerinden biri teknoloji şu an ABD ve Avrupa’nın elinde. Sistemin ana parçalarının yabancıların elinde olduğu bir olaya girmek Kare’lilere ters geliyor. Bu anlaşılabilir. Ancak rüzgar, Kore için ihracat imkanı da doğurabilir. 

Hiç yorum yok: