"daha renkli" diyen bir versiyonunu da gordum gectigimiz hafta -saniyorum gunesli veya ikitelli gibi bir yerlerde (o civari hic ogrenemedim, anadolu yakasini da hic ogrenemedigim gibi, hep 'karsi' oldu orasi). neyse zaten mekani degil ama mekani onemli (nasil ya?): o civarda hakim renk kacak apartmanlarin yan cephe tugla (asmolen) kirmizisi oldugu ve o kirmizyla kontrast yaratacak yesil icin bir yer de bulunmadigi icin 'renklilik' goze carpmiyor.
simdi gecekondu kulturuyle (engin ardic lumpen diyor, haksiz mi?) belediye (sehir) hizmetleri arasindaki iliskiyi tavuk ve yumurta arasindaki iliskiden hallice goremedigim icin usendim daha fazlasini yazmaya.
birgun birisi fethedilmis sehirler ve kurulmus sehirler arasindaki farki aciklarsa, sehir merkezi-varos iliskisiyle mahalle kulturunun (aksaray ne, macka ne?) iliskisini yazsa cok memnun olucam ama.
hem konuyu dağıtmışsın hem de bu kaçıncıdır sayamadım bunu vaktim olursa yazıcam şunu biri yazıversin bu ne ısmarlamacılık bu ne zaman yönetimi eksikliği-kişisel gelişim külliyatından bir eser oku hemen. ben güneşliye yakın oturuyorum ama bağcılardı esenlerdi bilmem,servis oralardan geçiyor yanımdakiyle muhabbet açmak için işte ben buraları bilmiyorum burası neresi falan diyorum adamdaki tepki şu sen istanbullu değil misin? ya haklısın ama arkadaşım,ahbabım,akrabam yoksa benim yıldız tabyada işim ne?neresiyse bunu da attım. taksimi bilmemekle ayıplansam tamam ama bağcılar çiftliğin hayatımda bir yere sahip olması için ne gibi bir özelliği var ki? ne diyorduk?fethedilenler kurulanlar. yeni şehirlerimiz farklı mı?ankarayı yeni sayalım,başkentimiz.genelkurmayla başbakanlığın arasında keklik pınarı minübüsünün,elvankent otobusunun işi ne ya? kaosunu sevdiğim memleketim.
haklisin (erteleme ve ismarlama konusunda) ama elden gelen bir sey yok. ben de blog camiasindan birisi benden yuksek dielektrik sabitli malzemelerin silisyum tabanli yariiletken teknolojisine uyarlanmasinda yasanan sikintilar konusunda bir seyler yazmami istese de yazsam diye bekliyorum ama kimse istemiyor.
hayatin icinden bunca bilgi sahibi olmayi secen insanlardan ol(a)madim; hasbelkader 'orada bir husus olmali' diyebiliyorum hepsi bu. yoksa gonul istemiyor mu saniyorsun iktisattan gireyim, tarihten ilerleyip sosyolojiden de dem vurarak siyaset bilimini hukukla harmanlayayim edebi bir sekilde. ola ki bir gun bunlari yapabilecek 'donanima' sahip olma firsati yakaladim (sayisal loto veya esdegeri bir uzuv denkligine tekabul ediyor bu) o zaman bunlari kendime odev bilecegim elbette. sosyal bilimler erbabina minnet edecegime arastirip yazar kendi kitabimi okurum demeyi ben de isterim kasap ve uzuv anolojisine istinaden.
maalesef meslek erbabi olmak zorunda olan bir milletin ahvadiyiz her birimiz; bana dusen insanlarin mesleklerine saygi gostermek (burnumu sokmamak) ve hobilerini ovmektir. acemi cv'lerinde yer alan 'hobilerim' kismina dilbilim, arkeoloji. sosyoloji yazsam kim alir beni ise sorarim; hatta sordum.
mutevazıyız,peki. gerek var mı? silisyum tabanlı yarıiletkenleri pranga suretine sokup blog camiasını, salla camiayı cemiyeti en azından talep sahiplerine-elimi kaldırırım bu noktada- küçücük bi zuhurda bulunmak seza mıdır acem mülkü müdür? meslek sahibi olmaktan gocunmak bir yana bununla gurur duyması gereken bir ırkın ahfadıyız, ekonomik getirisi olan cvleri ve hobiler kısmını pas geçip gönül cvlerini dolduralım. curriculumlar vitae olsun,ben yemek yiyeyim.aç parantez gassaray da yenilmiş-harcadın beni hayat parantezi kapa * konuşma haksızlığı da barındırmaktadır,fevridir.trafiğe ibb napsın?welcome to turkey.
denge 'meslek sahibi olmak' ve 'meslek sahibi olmak zorunda olmak' arasinda gidip geliyor. universiteler muhendislik ogrenmeye calisan arkeologlarla, anatomi sinavinda terleyen muzisyenlerle, kaymakam olmaktan baska cikar yol gorememis sairlerle dolu. bunlarin yaninda sansli ve azimli bir baska azinlik daha var meslegini bilerek ve isteyerek secmis, sevkle ogrenmis ve zevkle icra eden. bu insanlar azinlikta olduklari icin alanlarinda her turlu tesvigi, gaza getirilmeyi ve/veya onlerine cikilmamasini hakediyorlar; en azindan mesleklerinden gurur duymalari icin gerekenin yapilmasini hakediyorlar. bu yuzden mumkunse konunun erbabi birilerinin konusmasini tercih ediyorum her zaman. bu demek degildir ki bu konularda soz soylemek isteyen sussun: o kapidan once bir bilenin gecmesi ve yol gostermesini beklemek cok yakisikli bir davranis olur, 'fair play' ruhuna yakisir ve -bu onemli- verimli olur diye dusunuyorum. su hayatta en tatli seylerden biri verimli bir tartismadir cunku.
isin pranga kisminda benzetme dogrudur. bu prangayi bilerek ve isteyerek taktim ve ne zaman cikaracagimi da biliyorum (bildigimi umuyorum). daha dogru bir benzetme ise 'ray' olurdu sanirim. bugun bu rayin uzerinde bir amacla bulunuyorum. bu yukun oraya bir an evvel varmasi gerekiyor. bu yuzden de her istasyona makas vermeyen bir hatta bilerek girdim ama nihayetinde varacagi buyukce bir istasyon var ve o zaman istasyon kahvesinde karsilikli sigara tellendirirken herkes birbirine guzel yol hikayeleri anlatiyor olacak trafik sikisikliklarindan bahsetmek yerine (metaforu bol buldum, sagima soluma suruyorum).
- hani vaktin yoktu? boyle uzun yazdigina gore baska seyleri yazmak icin de vaktin olabilir.
- bu uzun yazmak degil, gavurcasiyla procrastination.
- o ne demek?
- isi aklimdan cikarmadan tembellik ediyorum demek, calismadigim her an vicdan azabi cekiyorum ve bu azap yuzunden calisamiyorum demek.
konunun erbabı konuşsun,kimi zaman bana mastürbasyon şeklinde görünen derin tahlillerini de yapsın.biz de-ben de- kendi çapımda eğleşeyim,o kadar da hareket kabiliyetimiz olsun.iç gerilmelerimi atayım,temperleneyim. bu bana blog tartışmalarını da hatırlatmadı değil. herşeyden anlayan köşe yazar misal bu yolların hali ne,ersan özer blogçular şöyle demiş aslında böyle,salman rüşdi islama laf sokmuş siktirsin gitsin yanlış biliyo, bilmemne şöyle olmalı gibi şeyler hakkında kelam etmek bilgi gerektiren şeyler,doğru. böyle düşününce bana pek birşey kalmıyor, kalanlar da şöye şeyler olabilir: matkap bilenmesinde dikkat edilecek hususlar bir fabrikada kaç kişi çalıştığı işletmenin profesyonelliği hakkında fikir verir mi? vardiya sorumlusu olacak acemilere tavsiyeler tam da bu noktada-bayılıyorum böyle laflara- kişi,doğru mesleği seçip seçmediğini nasıl anlar? konfüçyüsun şemsiye önermesi ne zaman geçerli olur?
butun mesele gormekle ve had bilmekle alakali ve bu hadde bilen de bilmeyen de ayni derecede tabidir (gormek icin illa ki bilen olmaya gerek yok).
elimi torbaya daldirdigimda icinde bilyeler oldugunu gorebilirim; torbadan her bilye cikarisimda torbada o renkteki bilyeden bir tane azaldigini ve bir sonraki cekisimde diger renkten bilye cikma olasiliginin artacagini da soyleyebilirim ama bunlarin arasindaki iliskiyi cozmek icin bir matematik bilenine veya bunun uzerine hesap kitap yapip kuralini cikartmak icin zamana ihtiyacim var. eksik bilgiyle kural uydurursam haddimi asmis olurum, mevzubahis hadden bana duseni budur.
hem o kurali gelistirmek icin gerekli zamani -varsa eger- verimli kullanmak icin civarda matematik bilen nadir insanlardan osman'a sormayi tercih ederim once ve onun bu bilgiye sahip olmasindan dolayi mutlu olmasini isterim. bu da isin centilmenlik kismi.
osman'in haddi ise gelip bana "sen kim torbadan bilye cekmek kim" dediginde asilir.
hepimiz elimizi birtakim torbalara daldiriyoruz, daldirmaliyiz. torbadan cikanlari gorup onlar hakkinda konusabiliyoruz. torbadan cikanlar arasinda bir iliskinin varligindan da bahsediyoruz. ama aramizda torba muhendisligi yapan insanlar da vardir belki, gelip anlatsalar bu torbadan cikanlar nicedir ve necidir diye fena mi olur?
ha isin bir baska tarafi daha var: burda birileri bize torba anlatsin diye ebediyen beklemeyecegimize gore torba hakkindaki nispeten alt duzey bilgilerimizi, nispeten yavas gelisen tartismalarimizi oturdugu yerden kis kis gulerek izleyen torbaloglar var. "ne ugrasicam lavuklarla" deyip kafalarini yeniden torbanin icine gomuyorlar. cunku adam orda rahat, en iyi bildigi yere kafasini sokuyor ve kafasi rahat ediyor. iste gercek insanlik dusmanlari onlar benim gozumde. ogrenme istegine sahit olup da ogretmemekten daha buyuk suc yoktur (kesin vardir da abartmak istedim simdi)
daha önce ne zaman atıştık ki? atışmak isterdim,ama nefesim yetmiyor. koraya bir kaç duvar pası yapabilirim belki önündeki boş alanda koşsun diye, veya bi muz orta. * hem bi kere o öyle değil koray tamam mı,otobüste sıkış tepiş ilerleyen adamın yapabilecee bişe yok, vergisini veriyo,seçim sandığına gidiyo,asgari ücerete çalışıyo, " devlet bi çare bulsun buna " demekte haksız değil.
yabancı klavyenin azizliğine uğramış milli içki adıyla namdar rakının kokusu bile bozuyor beni.muhabbet hatrına kendime uygun bişey bulup sohbetten faydalanmak ister-d-im.
karıncaya yapılmak istenen/yapılması gereken yapılacaktır elbet ama bel bölgesine de dikkat etmek gerekir.usulü var,göz var,nizam var.
13 yorum:
"daha renkli" diyen bir versiyonunu da gordum gectigimiz hafta -saniyorum gunesli veya ikitelli gibi bir yerlerde (o civari hic ogrenemedim, anadolu yakasini da hic ogrenemedigim gibi, hep 'karsi' oldu orasi). neyse zaten mekani degil ama mekani onemli (nasil ya?): o civarda hakim renk kacak apartmanlarin yan cephe tugla (asmolen) kirmizisi oldugu ve o kirmizyla kontrast yaratacak yesil icin bir yer de bulunmadigi icin 'renklilik' goze carpmiyor.
simdi gecekondu kulturuyle (engin ardic lumpen diyor, haksiz mi?) belediye (sehir) hizmetleri arasindaki iliskiyi tavuk ve yumurta arasindaki iliskiden hallice goremedigim icin usendim daha fazlasini yazmaya.
birgun birisi fethedilmis sehirler ve kurulmus sehirler arasindaki farki aciklarsa, sehir merkezi-varos iliskisiyle mahalle kulturunun (aksaray ne, macka ne?) iliskisini yazsa cok memnun olucam ama.
hem konuyu dağıtmışsın hem de bu kaçıncıdır sayamadım bunu vaktim olursa yazıcam şunu biri yazıversin bu ne ısmarlamacılık bu ne zaman yönetimi eksikliği-kişisel gelişim külliyatından bir eser oku hemen.
ben güneşliye yakın oturuyorum ama bağcılardı esenlerdi bilmem,servis oralardan geçiyor yanımdakiyle muhabbet açmak için işte ben buraları bilmiyorum burası neresi falan diyorum adamdaki tepki şu
sen istanbullu değil misin?
ya haklısın ama arkadaşım,ahbabım,akrabam yoksa benim yıldız tabyada işim ne?neresiyse bunu da attım. taksimi bilmemekle ayıplansam tamam ama bağcılar çiftliğin hayatımda bir yere sahip olması için ne gibi bir özelliği var ki?
ne diyorduk?fethedilenler kurulanlar.
yeni şehirlerimiz farklı mı?ankarayı yeni sayalım,başkentimiz.genelkurmayla başbakanlığın arasında keklik pınarı minübüsünün,elvankent otobusunun işi ne ya?
kaosunu sevdiğim memleketim.
haklisin (erteleme ve ismarlama konusunda) ama elden gelen bir sey yok. ben de blog camiasindan birisi benden yuksek dielektrik sabitli malzemelerin silisyum tabanli yariiletken teknolojisine uyarlanmasinda yasanan sikintilar konusunda bir seyler yazmami istese de yazsam diye bekliyorum ama kimse istemiyor.
hayatin icinden bunca bilgi sahibi olmayi secen insanlardan ol(a)madim; hasbelkader 'orada bir husus olmali' diyebiliyorum hepsi bu. yoksa gonul istemiyor mu saniyorsun iktisattan gireyim, tarihten ilerleyip sosyolojiden de dem vurarak siyaset bilimini hukukla harmanlayayim edebi bir sekilde. ola ki bir gun bunlari yapabilecek 'donanima' sahip olma firsati yakaladim (sayisal loto veya esdegeri bir uzuv denkligine tekabul ediyor bu) o zaman bunlari kendime odev bilecegim elbette. sosyal bilimler erbabina minnet edecegime arastirip yazar kendi kitabimi okurum demeyi ben de isterim kasap ve uzuv anolojisine istinaden.
maalesef meslek erbabi olmak zorunda olan bir milletin ahvadiyiz her birimiz; bana dusen insanlarin mesleklerine saygi gostermek (burnumu sokmamak) ve hobilerini ovmektir. acemi cv'lerinde yer alan 'hobilerim' kismina dilbilim, arkeoloji. sosyoloji yazsam kim alir beni ise sorarim; hatta sordum.
Bu minik konuşmayı İzmir'e de uyarlamak mümkün. Hatta trafiğimiz İstanbul'a benzedi diye daha bir gururla "welcome to İzmir" diyoruz...
mutevazıyız,peki.
gerek var mı?
silisyum tabanlı yarıiletkenleri pranga suretine sokup blog camiasını, salla camiayı cemiyeti en azından talep sahiplerine-elimi kaldırırım bu noktada- küçücük bi zuhurda bulunmak seza mıdır acem mülkü müdür?
meslek sahibi olmaktan gocunmak bir yana bununla gurur duyması gereken bir ırkın ahfadıyız, ekonomik getirisi olan cvleri ve hobiler kısmını pas geçip gönül cvlerini dolduralım.
curriculumlar vitae olsun,ben yemek yiyeyim.aç parantez gassaray da yenilmiş-harcadın beni hayat parantezi kapa
*
konuşma haksızlığı da barındırmaktadır,fevridir.trafiğe ibb napsın?welcome to turkey.
denge 'meslek sahibi olmak' ve 'meslek sahibi olmak zorunda olmak' arasinda gidip geliyor. universiteler muhendislik ogrenmeye calisan arkeologlarla, anatomi sinavinda terleyen muzisyenlerle, kaymakam olmaktan baska cikar yol gorememis sairlerle dolu. bunlarin yaninda sansli ve azimli bir baska azinlik daha var meslegini bilerek ve isteyerek secmis, sevkle ogrenmis ve zevkle icra eden. bu insanlar azinlikta olduklari icin alanlarinda her turlu tesvigi, gaza getirilmeyi ve/veya onlerine cikilmamasini hakediyorlar; en azindan mesleklerinden gurur duymalari icin gerekenin yapilmasini hakediyorlar. bu yuzden mumkunse konunun erbabi birilerinin konusmasini tercih ediyorum her zaman. bu demek degildir ki bu konularda soz soylemek isteyen sussun: o kapidan once bir bilenin gecmesi ve yol gostermesini beklemek cok yakisikli bir davranis olur, 'fair play' ruhuna yakisir ve -bu onemli- verimli olur diye dusunuyorum. su hayatta en tatli seylerden biri verimli bir tartismadir cunku.
isin pranga kisminda benzetme dogrudur. bu prangayi bilerek ve isteyerek taktim ve ne zaman cikaracagimi da biliyorum (bildigimi umuyorum). daha dogru bir benzetme ise 'ray' olurdu sanirim. bugun bu rayin uzerinde bir amacla bulunuyorum. bu yukun oraya bir an evvel varmasi gerekiyor. bu yuzden de her istasyona makas vermeyen bir hatta bilerek girdim ama nihayetinde varacagi buyukce bir istasyon var ve o zaman istasyon kahvesinde karsilikli sigara tellendirirken herkes birbirine guzel yol hikayeleri anlatiyor olacak trafik sikisikliklarindan bahsetmek yerine (metaforu bol buldum, sagima soluma suruyorum).
- hani vaktin yoktu? boyle uzun yazdigina gore baska seyleri yazmak icin de vaktin olabilir.
- bu uzun yazmak degil, gavurcasiyla procrastination.
- o ne demek?
- isi aklimdan cikarmadan tembellik ediyorum demek, calismadigim her an vicdan azabi cekiyorum ve bu azap yuzunden calisamiyorum demek.
- horoza sormuslar ya tavuk-yumurta hikayesini?
- ee?
- dikkat et arkanda horoz var.
konunun erbabı konuşsun,kimi zaman bana mastürbasyon şeklinde görünen derin tahlillerini de yapsın.biz de-ben de- kendi çapımda eğleşeyim,o kadar da hareket kabiliyetimiz olsun.iç gerilmelerimi atayım,temperleneyim. bu bana blog tartışmalarını da hatırlatmadı değil. herşeyden anlayan köşe yazar misal bu yolların hali ne,ersan özer blogçular şöyle demiş aslında böyle,salman rüşdi islama laf sokmuş siktirsin gitsin yanlış biliyo, bilmemne şöyle olmalı gibi şeyler hakkında kelam etmek bilgi gerektiren şeyler,doğru. böyle düşününce bana pek birşey kalmıyor, kalanlar da şöye şeyler olabilir:
matkap bilenmesinde dikkat edilecek hususlar
bir fabrikada kaç kişi çalıştığı işletmenin profesyonelliği hakkında fikir verir mi?
vardiya sorumlusu olacak acemilere tavsiyeler
tam da bu noktada-bayılıyorum böyle laflara- kişi,doğru mesleği seçip seçmediğini nasıl anlar? konfüçyüsun şemsiye önermesi ne zaman geçerli olur?
butun mesele gormekle ve had bilmekle alakali ve bu hadde bilen de bilmeyen de ayni derecede tabidir (gormek icin illa ki bilen olmaya gerek yok).
elimi torbaya daldirdigimda icinde bilyeler oldugunu gorebilirim; torbadan her bilye cikarisimda torbada o renkteki bilyeden bir tane azaldigini ve bir sonraki cekisimde diger renkten bilye cikma olasiliginin artacagini da soyleyebilirim ama bunlarin arasindaki iliskiyi cozmek icin bir matematik bilenine veya bunun uzerine hesap kitap yapip kuralini cikartmak icin zamana ihtiyacim var. eksik bilgiyle kural uydurursam haddimi asmis olurum, mevzubahis hadden bana duseni budur.
hem o kurali gelistirmek icin gerekli zamani -varsa eger- verimli kullanmak icin civarda matematik bilen nadir insanlardan osman'a sormayi tercih ederim once ve onun bu bilgiye sahip olmasindan dolayi mutlu olmasini isterim. bu da isin centilmenlik kismi.
osman'in haddi ise gelip bana "sen kim torbadan bilye cekmek kim" dediginde asilir.
hepimiz elimizi birtakim torbalara daldiriyoruz, daldirmaliyiz. torbadan cikanlari gorup onlar hakkinda konusabiliyoruz. torbadan cikanlar arasinda bir iliskinin varligindan da bahsediyoruz. ama aramizda torba muhendisligi yapan insanlar da vardir belki, gelip anlatsalar bu torbadan cikanlar nicedir ve necidir diye fena mi olur?
ha isin bir baska tarafi daha var: burda birileri bize torba anlatsin diye ebediyen beklemeyecegimize gore torba hakkindaki nispeten alt duzey bilgilerimizi, nispeten yavas gelisen tartismalarimizi oturdugu yerden kis kis gulerek izleyen torbaloglar var. "ne ugrasicam lavuklarla" deyip kafalarini yeniden torbanin icine gomuyorlar. cunku adam orda rahat, en iyi bildigi yere kafasini sokuyor ve kafasi rahat ediyor. iste gercek insanlik dusmanlari onlar benim gozumde. ogrenme istegine sahit olup da ogretmemekten daha buyuk suc yoktur (kesin vardir da abartmak istedim simdi)
Bu blogun en güzel, en işveli yanlarından biri Koray - İlber atışmasıdır. Atışın, nasiplenelim.
daha önce ne zaman atıştık ki?
atışmak isterdim,ama nefesim yetmiyor.
koraya bir kaç duvar pası yapabilirim belki önündeki boş alanda koşsun diye, veya bi muz orta.
*
hem bi kere o öyle değil koray tamam mı,otobüste sıkış tepiş ilerleyen adamın yapabilecee bişe yok, vergisini veriyo,seçim sandığına gidiyo,asgari ücerete çalışıyo, " devlet bi çare bulsun buna " demekte haksız değil.
atisma anadolu gelenegi midir yoksa kopuzun sirtindan mi kopup gelmistir acaba? neyse, raki (rocky degil) olsaydi daha da guzel olurdu bence.
ayrica o adam vergi vermiyor, vergiyi ondan aliyorlar.
yabancı klavyenin azizliğine uğramış milli içki adıyla namdar rakının kokusu bile bozuyor beni.muhabbet hatrına kendime uygun bişey bulup sohbetten faydalanmak ister-d-im.
karıncaya yapılmak istenen/yapılması gereken yapılacaktır elbet ama bel bölgesine de dikkat etmek gerekir.usulü var,göz var,nizam var.
sen bi sey daha yazmistin o aksam ama sonra kayboldu. muhabbet ayranla da olur diyecektim ona istinaden :)
Yorum Gönder